Andolsun birbiri ardınca gönderilenlere,
Büküp devirenlere,
Yaydıkça yayanlara,
Seçip ayıranlara,
Bir öğüt bırakanlara,
Gerek özür için olsun, gerek uyarı için,
Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır.
Hani o yıldızlar silindiği zaman,
Gök yarıldığı zaman,
Dağlar savrulduğu zaman,
Elçiler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri zaman,
Bunlar hangi güne ertelendiler?
Hüküm gününe..
Bildin mi, nedir o hüküm günü?
O gün yalanlayanların vay haline!
Biz, öncekileri helak etmedik mi?
Sonra geridekileri de onlara katarız.
Biz suçlulara böyle yaparız.
O gün yalanlayanların vah haline!
Biz sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?
Onu sağlam bir yerde oturttuk.
Belli bir süreye kadar.
Demek ki biçimlendirmişiz. Ne güzel biçimlendireniz biz.
O gün yalanlayanların vay haline!
Yeryüzünü bir tokat (toplanma yeri) yapmadık mı?
Gerek diriler, gerekse ölüler için.
Orada yüksek yüksek dağlar oturtup da size bir tatlı su sunmadık mı?
O gün yalanlayanların vay haline!
(Kıyameti yalanlayanlara şöyle denir): "Haydin gidin o yalanladığınız şeye doğru."
"Haydi gidin o üç çatallı gölgeye (cehenneme)."
O, ne gölgelendirir, ne alevden korur.
O, saray gibi kıvılcımlar atar.
Sanki o kıvılcımlar, sarı sarı (erkek deve sürüleridir).
O gün yalanlayanların vay haline!
Bugün, konuşamıyacakları gündür.
Kendilerine izin de verilmez ki, özür beyan etsinler.
O gün yalanlayanların vay haline!
Bu, işte o hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık.
Bir hileniz varsa beni atlatın.
O gün yalanlayanların vay haline!
Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadır.
Canlarının çektiğinden türlü meyveler arasındadırlar.
(Onlara): "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için" (denir).
İşte biz güzel amel işleyenleri böyle mükafatlandırırız.
O gün yalanlayanların vay haline!
Yiyin, zevklenin biraz, çünkü siz suçlularsınız.
O gün yalanlayanların vay haline!
Onlara: "Rüku edin" denildiği zaman etmezler.
Vay haline o gün yalanlayanların!
Artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar?